29 Kasım 2011 Salı

Siyah Yonca

Dört yapraklı siyah Yonca
Büyüdü düşlerin kucağında,
Gerçek eğilip dokundukça,
Karanlığa yüz büktü Yonca,
Hayalleri uzaklaştıkça büyüdü.
Dışı küçük, içi kara bir Yonca
Toprak bastı bağrına,
Rüzgar kızardı, yanağında
Sen de Dünya’ya esirsin.
Dilsiz, küçük Yonca… 

Bırak Kalsın


 Geceleri kafanızı yankılandıran sorulara yanıt aramanın çok boş olduğunu her seferinde düşünüyorum. Fakat, ne komiktir ki her soruya yanıt aramaktan asla vazgeçmiyorum. 
 Yalnız başınıza bir odanın içerisinde loş ışık altında bir masa ve üzerinde hali hazırda duran dirseklerinizle sessizce kalıyorsunuz. Benim gibi kağıt kalemle kardeşseniz, karşınızda boş veya dolu bir defter yaprağı ya da A4 kağıt eksik olmuyor.(Arka fonda çalan Fransızca parçalar beni mayıştırmaya başladı.) Nitekim çoğu gece bir ilham dalgası içimde sellere sebep olurken ben yazmamak için hep direndim.(Nedendir bilmem yazınca sevmediğim şeyler değer kazanıyormuş gibi geliyor.) Aslında, biliyorum ki gece düşünmemiz gereken boktan özlemlere ve eski insanlarla var olan eski ortamlara gebe. Çünkü; şüphesiz çoğu insan evladının geçmişte sığınabileceği rengarenk bir mahzeni vardır.(Akordiyon ezgileri burada iyice beni benden almaya başladı.)
 Geceleri beliren zehirli düşünceler, hayalimdeki kurtadam ve vampirlerden daha gerçekçiler...

 Hemen her gece beynimde yayınlanan programa konuk olacak bir canlı hep hali hazırda bulunuyor. Nedendir bilmem, düşünmek ve konuşmak bende hiç sona ermeyecek bir bağımlılık gibi kendini belli ediyor.

 Gece yine yoksul fikirlere ve gerçeğin ötesine kurulu hayallere gebe. Uyumam gerek, uyuman gerek, uyursak bu acı birkaç saatliğine reklam arası verecek...