17 Aralık 2011 Cumartesi

Başlıksız Seramoni


 Onlar nasıl mı geliyor? Bir gece, bir plan dahilinde stratejik unsur haline geliyorlar. Şafak söksün diye uğurlarına beklenilen bir yücelmeye tabi oluyorlar. Bir havan mermisi tam dibine düşüyor. Kulakların o meşhur melodiyi dinlerken, sen kendine geliyorsun. Beklediğin şey ise yanıbaşında darmadağın bir hal alıyor. Sen yüzündeki kemiksi halin yıllardan tırtıkladığı tecrübeli görünümünle bir nefes alıp toparlanıyorsun. Yanındakini umursamaya vaktin yok. Aklından geçirmen bile kulağını vızıltılarıyla dolduran o mermilerden birkaçını sahiplenmene yeterli olacakken bunu düşünemezsin. Hem zaten, olanla ölene, ölmüşle olmuşa çare yok diyorlar. Evrensel bir tecrübe ile sabitlik taşıyor, bu durum. 
 Bir cephe kapanırken, başka bir cephe açılıyor. Hayat işte tam olarak olmasa bile buna benziyor. O gidiyor, kendi yolunu çiziyor. Sen oturup gittiği noktalara domino taşlarını tek tek diziyorsun. Huy bu. Çoğu ilişkide bir taraftan hangisi daha çok sevmişse o bırakmak istemez yahut nasıl bir terslik olmuşsa artık bir tarafın içine illa ki işler bir şeyler, hani en rahat tabiriyle birinden birine bir şey koyar işte. Burada mesele kardeeeş, kimin kime ne koyduğu değildir. Çoğu zaman ütülmüş taraftır, güçlü olan. Şeref yoksunu olmayan da yine o taraftır. Domino diyordum, domino taşlarını dizersin, tek bir dokunuşla tuz buz olacağını bile bile dizersin ve hatta sen bir dokunursun ve onlar bin düşer. O giderken seyrettiğin gibi bunu da izlersin, sanki o taşlar gidenle birmiş gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder