27 Temmuz 2012 Cuma

Kimdi O

En güzel kırmızıyla süsle o dudakları ve ben dokunmaya dahi çekinirken ellerine, sen kendini bir meleğe benzeterek beni sen incitmekten daha fazlasıyla korkut. O gün en güzel günümüz olsun. Birlikte alabildiğine gezdiğimiz ama yorgunluk belirtilerine dair en ufak bir ağrıyı dahi hissetmediğimiz bir vakit olsun. Belki o günü gökyüzüne en yakın yerde oturup ayaklarımızı sarkıtıp aşağıdaki izleyerek taçlandırır, ayrılık saatinin nasıl dayanılmaz olacağı üstüne bir kritik yaparız. Düşüncelere yukarıdan bakıyorum, her şeyin efendisiymişim gibi geliyor. Düşüncelere aşağıdan bakıyorum, senin gidişinden kalan izlerin dışında hiçbir şey göremiyorum. Bu kadar olanaksız fikirlerle kendimi donatmış olmamın nedenini merak ediyorum. Bu kadar acımasızlık kol geziyorken neticede benim de buna esir düşmem üstelik bu güçlü derinin altına saklanmışken çok da anlamsız geliyor. Sahi sen gittikten sonra pek de bir güç bulamadım kendimde ama yine de imajımı bozmamak için kendimi kat kat yorganlarla örtmeyi ihmal etmedim. Kapımızda bir cehennem mevsimi belirirken bu yorganlara dayanmanın da ne kadar güç olduğunu tahmin edebileceğini düşünüyorum. Sen aslında her şeyi anlıyordun ama yine de her sorumda beni anlamsızlığın başında bırakıp gidiyordun. Başlı başına bir işkence kitabıydı kadınlar ama nasıl olur da bunu severek okumaya çalışıyorum, anlamıyordum. Bir boğaz esintisi geliyor, burnumda uçuşan martılar görüyorum sonra seni duyuyorum. Sesler buğulu, görüntüler kesik kesik geliyor. Sahile vuran denizyıldızlarını görüyorum, kalbimin içimden ne denli bir çabayla çıkmak istediği aklıma geliyor. İrkinti, tiksinti bir his karmaşası beni benden alıyor sonra seni koca bir fırtına ortasında bırakıp gitmeyi diliyorum. Fırtına çıkıyor, sen kurtuluyorsun ben hatamda boğuluyorum. Neler dilerken, nelerden vazgeçtiğimi anımsıyorum. Hak ettiklerim mi yoksa tak ettiklerimden mi bunlar oldu? Bilmiyorum. Gün kararıyor, düşler aydınlık kazanıyor. Ben bir kuytu bulamadım, bir bankta oturmayı da istemedim. Yanımda kimse olmadan bir şey yapmayı hiç sevemedim.(Bazı zaman yaptığım yürüyüşler hariç) Kısa bir öyküm yoktu ama destan edilecek bir hayatımın olduğuna da inanmıyordum. İnanç ile varlık arasında bir karmaşaya tutuldum. İnancım senin düşüncenle kuvvetleniyor, varlığım ise gözlerini görebildiğim sürece kesinlik kazanıyordu. Ben fırtınada birini bıraktım ama hala çözemedim seni mi yoksa beni mi? Cevap ne kadar kolaydı oysa, ben ve sen bir bütündük. Bir dalga sardı bizi sonrası fener...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder