17 Ekim 2011 Pazartesi

Paltonun Getirdiği





 Sokağa indim. Üzerimde kısa kollu bir t-shirt, altımdaysa uyurken giydiğim alelade bir eşofman altı var. Hava soğuk diyorlar, ben de bunu hissediyorum. Fakat, üşümüyorum. Kafanda onca soru varken, üşümeyi ne kadar önemsersin ki? Oysa, sorunları çözümlemek için yaşamaya devam etmelisin. "Sherlock must go on" (bunun böyle olmadığını ben de biliyorum.) 


 Telefonla arkadaşımı aradım, sağlık raporu almaya gidecektim. Belki, o da benimle gelir, sonra da kulaklık bakmak için bir mağazaya giderdik. Fakat, arkadaşım başka bir yere gitmişti, sorun değil. Ben de dükkana gittim. Dükkan komple cam olduğu için insanları izlemekten başka yapabileceğiniz pek de bir şey yoktu.(Laptop'a geçip benim gibi yazı yazmak veya müzik dinlemek dışında.) Koca koca adamlar paltolarını sırtlamışlar. Kış böyle mi gösteriyor kendini? Oysa ki kadınlar ince giymeye devam ediyor. Belki de o kadar çok hastalıklı bedenle karşılaşıyordu ki insanlar kalın giysiler onları boğuyormuş gibi geliyordu. Sanırım, insanlar yaşamayı sevmiyor, kimse sağlığını önemsemiyor.(Hastalık hastası olan evhamlı insanlar dışında.) Kış bizi eve itiyor. Fakat, bu ayın sonbahar olması gerekmiyor muydu? Benim ayım.(Kasım doğumlu ve Karadeniz'li bir insan olmam nedeniyle Sonbahar'ın benim için var olduğunu düşünürüm.) Acı gerçeği, kalın paltolar yüzümüze vuruyordu. Kış geliyor, yalnızlık büyük bir salgın gibi kendini daha da belli ediyordu. Kış ayı geldiğinde sokakta ya ateşli çiftler ya da buz gibi kalbe sahip yalnız kişiler belirecekti.


 Düşünüyordum, camdan dışarıya bakıyor ve düşünüyordum. Birden fazlasını görünce düşüncelerin kabus olabileceğini fark ettim. Bir paltonun getirdiğini buralara karalamak istedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder