29 Eylül 2011 Perşembe

Artık


Bir bilsen, üşengeçlik edip o kadar çok ilhamı geriye gönderiyorum ki, insanlar ilham için ıkınıp sıkılıyor, ben ise sadece üşengeçliğimden ötürü vakit ayırıp bir şeyler karalamıyorum. Üstelik neşem fazlasıyla yerinde, babam için kafamdan övgüler yazıyorum. Çünkü; babam son zamanlarda üstün yetenekler sergiledi. Mesela, sınava uyanmam amacıyla kalkıp mızıka çaldı.(Normalde çalmayı bilmiyor.) 
 İnsanlar her şeyi kafalarında kuruyorlar, kurdukları oyuncakları takip edemeyince bir yerlerine çarpıp duruyor ve ödeme neden oluyorlar. Bazı şeyleri, az kurgulasak ve gerçekçiliğe biraz daha fazla yaslansak hayat bizi yormaz, sanırım. Çünkü; kişilerin yarattıkları bir dünya olmayınca, Yaratıcı sıfatına bürünmelerine de gerek kalmayacak. Bu da bizim için sağlıklı bireyler, uzun ömürler demek oluyor. Hayır, çevreye verilen zararlar bile rol icabı, hepsi içimizdeki biriken canavarın izlerinden kaynaklanıyor. Sürekli tüketim çılgınlıkları ile bünyemizi besleyip güçlendirdiğimizi değişimin ön ayağı olduğumuzu düşünüyoruz. Halbuki; değişim çoğu zaman bireyleri kabul etmez. Çünkü; tek başına gerçekleşen değişim, yavan kalır ve beklentilerinizin karşılığını alamazsınız.
 İşte tam bu noktada gerçekçi olmaktan söz ediyorum, kendimizi bilen kişi olmaktan.
 Düşünsene, sen kalkıp ben ölüyorum! diyorsun. Çevrendekiler sana yardım etmeden önce ölmeni bekliyorlar, çünkü yapımız böyle bir şeyleri gerçekten görmeyi seviyoruz. Bu karmaşıklığın nedeni yarattıklarımız ile unuttuklarımızın arasında sıkışıp kalmış olmamızdan kaynaklanıyor. Bir şeyleri sims oynar gibi yaratıyoruz, sevdiğimiz kişileri, yakın dostlarımızı… 
Oyun sarmayınca her şey başa dönüyor, tek bir tuşa basıyormuşçasına…
 Hayal alemini ateşe verip, sokaktaki dramın tatlı sıcaklığına kendinizi bırakın, bırakın ve gerçek bir oyun izlemenin keyfini hissedin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder