15 Eylül 2011 Perşembe

Uykusuzlar Parkı

 Saat 04.27'yi gösteriyor. Bir başlangıca atılım gerçekleştirdim. Bu süreye gelene kadar yine farklı aksiyonlar yaşadım. Kaybetmeye devam ediyorum, hızla en dibe çekiliyorum. Belki kıçım vurduğunda doğrulup zirve yapacağım, fakat zirvenin cakasını satmam için etrafımda bulabileceğim birileri olmayacaktı. Kanser olacağımı düşünüyorum, aslında tam olarak yer vurduktan sonra orada yıkılıp kalmayı düşünüyorum. Gözüm yılmamıştı, ama vücudum tüm direncini kaybediyordu. Benim için yasaklılar listesinde bulunan bir hayli şeyi yapmıştım. Hani kurallar yıkıldığında iş daha zevkli bir hal alır ya...


 Benim için zevk meşgalesine dönüşen pek de bir şey yok. Kendimi zehirliyor ve eritip bir kalıba döküyorum. Vücut şekilden şekle girerken çok yoruluyor, oturup şafağı izlemek varken sürekli gecede gündüzü yaşıyorum. Kolay değil, yalnızsın, yıpranmışsın, ders notlarında var olmayan hataları işliyorsun. Hoş kara büyücü de değilsin, yağmurun tenine değmesinden çekinmiyorsun. Islaklık seni kendine getiriyor, ama yazın dibine vurmuşken yağmurlar ufukta görünmüyor. Aklı dağılıp duran kişileriz, kimse kendini kaybetmediğini iddia edemez. Kimi biraz takviye ile dağılır, kimi kendi kendini durmadan etrafa saçar. Kendi kendini etrafa saçan insanları puzzle'a benzetmek mümkündür. Biraz takviyeden kastım, alkol ve türevi şeylerdir.

 Bunları bir parktan aktarıyorum, burada şafak geç söküyor. Çünkü; insanlar uykusuz, insanlar burada kendilerini zehirlemeden rahata eremiyor. Buranın fahri doktorasını elinde bulunduran insanlar tanımıştım. En uykusuz, en derine düşüp kalanlar onlardı. Kendilerini yitirmişler, onlar öyle söylüyorlar ama aslen kendilerine sahip çıkıp yeniden varoluşlarını sağlamışlardı. Park kentin haritasında yer etmiyordu, onu kolları altında barındıran sokaklarda kimse tarafından bilinmiyordu. Şehrin tüm lamba direkleri buradaydı, ama biri lambaları yenilemeyi unutmuştu. Burası alabildiğine soğuk ve karanlıktı. Şafak geç söküyor, ağızlarında tütün sakızları bulundurup zihinlerini biraz daha yatıştırıyorlardı. Kendilerini zehirleyerek yaşıyorlardı. Kaybetmek, bir yerden sonra sizin için gereklilik halini alıyordu. Kimse ile paylaşım yapmayı tercih etmezdiniz. Onca yılı yalnız ve yitik geçirirken sonradan gelme kendini arayan acemi ruhlarla karşılaşmak kendin için saygısızlık olurdu.


 Burası şafağı sökmeyen aydınlar parkı, burası huzuru bulamayacak olan uykusuzlar parkı buraya giriş için gereken tek şey imzalamak o paktı. Yıkık dökük binaların arasında, kollarını saran sokaklar var. Aydınlığı aramak bazen ruhu hafifletmiyor. Burası uykusuzlar parkı, buraya giriş için gereken tek şey imzalamak o paktı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder