29 Eylül 2011 Perşembe

Elleri


 O kadını tasvir etmeyi bitirince yarım kalan yemeğimi de bitireceğim. Soğuyabilir, umurumda değil, ona ulaştığımda nefesi yeterince sıcak olacaktır. Kesin konuşmamın sebebi, hatırladıklarım ve aklıma gelenlerdi. Sahi, ya ben düşünmeyi keseli iki aya yakın olmuştu. Düşünmeyi kesmekten söz ettiğim, geveş aşkları hayal etmekti. Ben vazgeçtim, umursamaz bir eros sıfatıyla okumu takacağım, fahişelere bakınıp vazgeçiyorum. Sözleri, eritip kalıplara döküyorum, nazar duası kadar önemli onlar benim için bir de o elleri…
 Bir bedene dokunduğunuzda eğer ki ellere ulaştıysanız, asla unutmayacak olduğunuz yegane organdır. Nereden biliyorsun? Sen kaç kez dokundun? Belki bunları sorarsınız, ben cevap vereyim. Bilmiyorum, hiç dokunmadım. Arada hep bir şeffaf cam oldu, cesaretim esir düştü, kıpırdayamadım. Ben dokunmaya cesaret edemiyorum, en basit örnek uzağa gönderdiğim bir şahsın sevgilisinin yanıbaşımda ağlaması ve benim ona sarılmaktan alenen korkmam idi. Topraktan gelmiştik, toprağa gidecektik. Toprağı şekillendirenler hor gördüğümüz “eller”di. En büyük aracı, öyle hor kullanıyorduk ki sanki bir kasko şirketi verilen tüm zararı karşılayacaktı. Fazla hatalı ve arsızdık. Dokunuşları, gereksiz yerlerde harcıyorduk. Gün gelecek ve eller bizden hesap soracaktı. O gün kıyamet gününde tek bir şey için dile gelmeyecekti, uzuvlar. Gereksiz yere boca ettiğin onca kıymetli anın hesabını da soracaklardı.
 Her şey hoş bir semada son buluyordu, ama ben hala unutamıyordum, o narin elleri…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder