15 Eylül 2011 Perşembe

Hoş Olmayan Değişim

 #Bazen değişim için başka bedenleri parçalamak gerekir. 


 Bunu bile bile yine ben değiştim, diyebilir misin? Hangi masumu katlettiğini söyler misin? Belki aklında kalan son çocukluk anını parçaladın ve sana kalan tek sıcak düşünceyi de soğuttun. Pişmanlık duyduğunu söylersen, yaptıklarının anlamı olmaz. Kafanı dik tutmaya da çalışma, asalet bazen bir insanın boynu bükük duruşunda gizlidir. Ben değiştim, diyordun. Birkaç gün önce ben değiştim, artık farklı bir hal alacak her şey, diyordun. Peki şimdi, sen değiştiğini kabul edecek misin? O halde katil olmayı seviyorsun, kan kokusu kullanacak olduğun tek parfüm...


 Birkaç gün önce yüzüne bakınca masum birini görüyordum. Fakat, sen değiştin. Bugün, bir katilin kemikli ve façalı yüzü senin bedeninde hayat buluyordu. Biliyor musun? Ben çok değiştim. Bunu inkar etmedim, kendimi bulmak için "Zamanın Efendisi" ile anlaşma yapmam gerekti. Bana en büyük katilin sıfatını sokuşturdu. Direnmiştim, eğer bunu kolaylıkla yapmış olsa bana o sıfatı elleriyle verdi, diyecektim. Fakat, korktum. Katil olmak neticede ne kadar sevilir? Bayramlarda elini öperken kaç çocuk iğrenecek? İğrendikleri kokunun kandan geldiğini kaçı anlayacak? Sen bir yıl içinde ne kadar değiştiğini sürekli olarak rapor edeceksin. Zihnin bununla gurur duyacak, kalbin ise bunları duydukça parça parça olacaktı. Fakat, kalp insanı sadece hayatta tutuyordu, senaryoda oynaman gereken rolü ise zihin üstleniyordu. Yani, her ne olursa olsun, zihnin kalbinden üstün geliyordu. Üstün gelmesi çok saçma diyeceksin, neticede kalp seni bağlıyor, neden ona itaat etmeyesin ki? Bunun cevabı çok basitti, sen bir insansın ve "Zamanın Efendisi" yerini doldurabilecek milyarlar tanıyordu. Bazen çoğalmak iyi bir fikir olmuyordu. Çünkü; insanlar çoğaldıkça daha kolay vazgeçiyor ve daha az değer veriyordu.


 Bunları hiçbiri gerçek insanların isteyeceği türden değildi. Aslında, bizi ayıran çizgi bu yolda belli oluyordu, biz gerçek insanlar değildik. Kendimizi saklamamız gerekmiyordu, yüz hatlarımızın güzelliği pek de önem teşkil etmiyordu. Çaldığımız ıslığın bize getireceği uğursuzluğu düşünmek büyük sorun değildi. Bizim için var olan büyük sorun hangi bedeni elde edebilecek olduğumuzdu. Hangi düşleri ele geçirip yıkmamız gerektiği ve hangi çocukları hatıralardan atmamız gerektiğiydi. Bunlar en büyük sorunlardı. Ne diyordun? Sen değiştin, öyle değil mi? Kendini bile bile ateşe atmayı tercih ettin. Kim için? Seni sevmesini istediğin birkaç et parçası ve sahte yansımalardan ibaret isimler için...


 İnsanları et parçası ve sahte yansımalarla tarif etmek pek de acınası, öyle değil mi? Gerçekçi olmak ve olayları  basitleştirmek hayat boyu acınası olmuştur. Olayları aslında basitleştirmediğinizi daha iyi bakış açısı sağladığınızı anlatmak istediğiniz vakit, yanıbaşınızda sadece bir rüzgarın ıslığı kalıyordu. Kişiler fazla duyarsız ve dikine kullanıyordu. Altlarında var olan arabaları hor kullanıp, ömürlerini kısaltıyorlardı. Biz burada devreye giriyorduk, tam olarak bu noktada pek de hoş olmayan değişime maruz kalıyorduk. İnsanların hor kullandığı o bedenleri, biz tekrar elden geçirip üstümüze giyiyorduk. 


 Ne diyordun?
 Sen çok değişmiştin, değil mi?
 Kendini bile bile ateşe atmayı seçmiştin, yazık sana ve senin gibi olmak isteyen tüm insanlara...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder