21 Nisan 2012 Cumartesi

Çark


Bugün bir başlangıçtan söz etmek istiyorum, hayata başladığımız kapıyı nerede bulduğumuzdan… Dinlersen belki sonunda bir şeyler eklemek istersin. Hayata atılımı okul ile gerçekleştiriyoruz ve zamanımızın çoğunu yakıp kül eden yer de burası oluyor. Bu sistem için büyük bir kamp alanı ve çoğu kez Türkiye’de yeteri kadar özen gösterilmediğine şahit oluyorsun. Haşere bir çocuksan beni anlıyorsun ve ben oyun için çıldırdığım çağlarda kendimi boynuma tasma takılı olarak okul kapısında bulmuştum. Çoğu kez hastalığımdan dolayı hastanede geçirdiğim zamanlar yetmiyormuş gibi bir de üstümdeki hastane kokusuna okulun karmaşasını ekliyordum.
 Okumak hayatta en önemli nokta ama insanlar bunu nasıl yapacaklarını tam anlamıyla öğrenemedikleri yerlerde üstünkörü değerlerle yetiştiriliyorlar. Okullarda okumayı öğretiyorlar. Evet, sadece okumayı ama okumaktan kastımız birkaç kelimeyi söyleyebilmek olmamalı bunlara yüklenen anlamları ve katabileceğimiz değerleri de öğrenebilmemiz gerekir. Ne yazık ki bu öğretiyi okul içerisinde ya da hayatta edindiğiniz kaynaklar sayesinde belli bir adım doğrultusunda ilerleyerek kendi başına edinmen gerekiyor. Sistem, eksikleri ardına sürükleyerek takmasına neden olan bir etek giyiyor. Eksik gedik kapanmadan bir de Milli Eğitim Bakanlıkları aman çocuklar kaynaşsın maksadıyla onlar için geziler düzenletip farklı etkinlikler sunuyor. Fakat, bunlar bile baştan savma insanların gözetiminde sorumsuzca gerçekleşiyor. Çocuk okulda öğrenmesi gereken doğrular yerine öğrenmemesi gereken yanlışları kulağına takıp eve dönüyor. 
 Okuldan sonra birkaç saati mutlaka hayata ayırmak gerekiyor. Yoksa, kurtlar sofrasına meze olup ne öğrendim diyemeden yutuluyorsunuz. Yani öğrenilenlerle yaşanılanların çoğu zaman bir tutarlı yanı dahi olmayabiliyor. Bakanın teki geliyor; bu sene şunu yapacağız, diyor. Bir başkası yine aynı şekilde gelip kafasındakini ortaya koyuyor ve böylece sistem Nuh’un gemisine dönüyor ne kadar yüklenirsek ve farklılık taşırsak o kadar kar ederiz gibi görünüyor. Fakat, bu büyük yanlışları yıl içerisinde hayatı birkaç saate düğüm ettikleri sınavlarda görüyoruz. Ben de bu sene ikinci kez o düğümle yüzleşmeye mecbur kaldım. Hemen hemen ilkokul dördüncü ve beşinci sınıftan beri dershaneye gidiyorum(sadece altıncı ve dokuzuncu sınıfta gitmedim.) bunu ailem istiyor zaten sistemdeki eksikler nedeniyle gitmeye de bir nevi mecbur oluyorsunuz. Bu yıl ikinci kez YGS ve LYS dalgasına mahkum edildim. Özele gidemez miydin? Evet, gidebilirdim ama oraya harcayacağım parayı cebime atabilme şansım varken bu fırsatı elimden kaçırmayı istemedim. Neticede, hayatı boyunca ağır iş altında çalışmamış biriyim ve kalkıp da ben alacağım paradan feragat etmek zorunda bırakılacaksam okumamın da eğlenceli bir yanı kalmayacaktı. Çünkü; cebimdeki param doğrultusunda eğlenme şansım oluyor. Bu sene kendi kapasitem doğrultusunda ve yine dershaneden aldığım takviye ile bu sınavlara hazırlandım. Günü geldi ve ilk aşamayla karşı karşıya kaldım. Gel gelelim şansım bana küsmüş olacak ki ÖSYM’nin yolladığı milyonlarca saatten bozuk olanı bizim sınıfta karşıma çıkardı. Sınava da zille değil de ilk defa saate göre başlanıldı. Bizim saat sözde düzeltildi ve saatimiz 10’u gösterdiğinde sınava başladık. Kısaca aradaki kısmı da söyleyeyim; müdür içeri geldiğinde ona saatten söz edildi ve ayarlayın başlayın deyip saate bakma gereği duymadan çekip gitti. Ben şanslıyım ki 160 soruyu çözme süremi en son 110 dakikaya kadar indirmiştim. Matematikten son 20 sorum kaldığında henüz 60 dakikam vardı ama ben ancak bunun 20 dakikasını kullanabildim ve havalı müdürümüz gelip 12.15’te bize ne yaptığımızı sordu ve sınavın bittiğini söyledi. Gözetmenler açıklama yaptılar ve müdür sadece 15 dakika verdiğini söyleyip sınıftan çıkıp gitti. Gerisi zaten öğrencilerin kendine hakim olamaması ve bağırış çağırışlarla geçti. Ben şanslıyım ki o anda bir şey yapmadım, sınavımı bitirip aşağıya indim sonrasında müdürün odasına çıktığımızda bize cakasını yüksek ses tonuyla konuşarak sattı ve bize işin ucunu bırakın biz onlara 25 dakika ekledik dedi. Sanki, ben o sınavda değilmişim gibi böyle konuşması canımı sıktı, gerisi bağırış çağırış…
 İşte sistem eteğine takılmış olan bu kadar açık ve yanlışlık varken büyümeye devam ediyor, bu yıl ben de böyle bir olayla kurban ediliyorum ama içim rahat. Çünkü, sistem çalışmayı gerektiriyor ve ben bir nebze de olsa çalıştım. Artık ailem bana “çalış” dediğinde dinlememezlik edemiyorum. Çünkü; o günden beri her gece yatmadan aklıma ya ben hızlı çözemeseydim sorusu geliyor. Sınıfımda olan diğer kişileri düşünüyorum ve üzülüyorum. Sistemin başındaki kuklacılardan ne zaman kurtulunur bilinmez ama kurtulmak için bir şey yapmak gerek bu yüzden öngörülü olmanı ve okumayı öğrenmeni rica ediyorum. O gün Türkçe sorularını ortalama 50 dakikada çözmüşler ama ben 30 dakikada bitirdim.(Evet, boş yok Türkçede) Bunu okumayı biliyor olmam sayesinde kazandım ve sana “çalış” diyen aileni de gözardı etmemeni öneririm. Fakat, oturup sistemi kabullenmeni söylediğimi de düşünmeni istiyorum. Kurban olmamak için, kasapla arkadaş kalmayı öğreneceksin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder