21 Nisan 2012 Cumartesi

Mızıka


 Gün olur, tüm arsızlığını bir dikişte yutarsın ama gün gelince yine gelip hayatıma sıçarsın. Bütün mesele bu umursamazlığını bana yansıtmandan kaynaklanıyor. Kendine hakim olman gerektiğini söylesem, biliyorum ki kalkıp gideceksin ve belki birkaç gün dahi olsa seni göremeyeceğim. Fakat, söyleyemiyorum giderken çarpacağın kapının sesi ile yalnız kalmayı istemediğim için…
 Güneşli günlerde rastladığım zaman sana kulaklarımdan arkasından çıkıp tepeme yerleşen kara bulutlarla karşı karşıya kalıyorum. Sevgi dediğin duygu nefreti beraberinde saklıyor. Çünkü; bu kara bulutlar öyle hırçın ve öyle esintili bir düş barındırıyor ki yeri geldiğinde ruhumun uzak diyarlara uçup gittiğini hissediyorum. Küfrü ne mahalle esnafından ne de kendi ailemden esirgiyorum. Beni uçurup karanlığa atan tüm hislerimi saygı ile anıp, hırs ile sikiyorum. Bu kadar değişeceğimi bilsem, bütün kötü etkiyi bir yılan gibi başkasına bırakıp kaçmayı bile kabullenirdim. Merhametli olup, kendi içinde hapsedince yanan salt sen oluyorsun ama bırakacaksın başkaları inleyecek ve sen bu iniltilerden zevk alacaksın. İstersen kötü ol, nasılsa bu devirde kötüye saygı ve sevgi her vitrinde mevcut bulunmaktadır. Sen de eğer göz dolduracaksan kalk boz aynada bütün normalliğini ve çık sokağa al şerefle anılan şerefsizler arasındaki yerini…
 Sen ve umursamazlığınla bitseydi hikaye yazık olurdu, sırf bu yüzden bir de tutarsızlıklarınla en güzel rollerini seyrettiyorsun. Bi’ bok bilmediğini fark ettiğin gün yüzünün o halini merak ediyorum. Çünkü; bu tutarsızlıkların yahut umursamazlıklarının bir faydası kalmadığını sen de görüyorsun. O yüzünden düşüp kırılacak porselen bebek tavrını görebilmeyi sırf bu yüzden istiyorum. Sen hiçbir bok bilmiyorsun ve er ya da geç bunu fark ediyorsun. İyi oyna sevgilim ne de olsa yanında acı sirenler çalınca orta yerinden çatlayacak bir porselen bebeksin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder