8 Haziran 2011 Çarşamba

Sus ve Konuş...

Bazen insan susarak konuşmayı denemeli.Karşısındaki insan kendini tüm dünyaya kapattığında sessizlikle dolu bir evrene yol almış demektir.İnsan evladı garip bir canlı,bir çiçeği çözmek dahi uzun süreli bir gözlem sonucu monoton bir hal alabilir.Fakat,bir insan evladını gözleme almak,çok zor bir iştir.
Ben pek susmayı sevmem,sustuğumda genellikle cebimde yağmur ve rüzgar taşırım.Benim dilime en iyi tercümanlar onlardır.İnsanlar sustuklarında,düşünceleri konuşur,beyinleri yoğurulur.Beyin,bizim için ne kadar değeri var acaba?Gerçek anlamda kimse üstündeki gücün ve kuvvetin farkında değildir,nasıl kullanılacağına dair pek bir fikre de sahip değildir.İnsan bilgiyi kitaplarda mı aramalı yoksa,gördüklerinde mi?Aslında insan gördüklerini kitap haline getirmedi mi?Gezmeye karşı çıkmamız da abez bir hal almıyor mu o halde?
Sus ve konuş.
Benim için sihirli bir kelime dizisi aslında,susmayı ne kadar beceremesem ve konuşmakta bir o kadar usta olsam da,bu iki tezat birbirini tamamlamaktadır.Rüyalarımızda da birkaç saatlik susmaya daldığımızda konuşmaya başlıyoruz.Konuşma üzerine doğar Güneş ama geceleri susmak için çıkar Ay.Konuşmak için buluşur iki edebi şahıs fakat,susarlar.İkisi de o anda zihinlerinden geçen kelimeleri kovalamaya dalabilirler ya da hayallerindeki kadının tasvirinde oynama yapabilirler.Netice olarak,insan konuşurken ve susarken aslında hep meşguldür ve ikisi birbirinin içinde yaşar.
Sus ve konuş,susarken düşüncelerinde varoluş,konuşurken kelimelerinde sığınacak bir gölge arayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder